Yağların (Lipidomikler) vücuttaki toplam miktarının içerik kalitesi “lipidom” olarak adlandırılmaktadır. Nasıl gen yapımız “genom” olarak tanımlanıyorsa, yağ profilimiz de “lipidom” olarak adlandırılmaktadır. Uzun zamandır yağların tüketim şekli hakkında çok farklı öneriler dile getirilmektedir. Bu durum da ister istemez kafa karışıklığına sebep olmuştur. Peki, doymuş yağlar gerçekten kötü mü? Düşük miktarda yağ içeren diyetler sağlıklı mı?
Yağların (Lipidomikler) Vücudumuz İçin Önemi
Yağlar yani lipidomikler yaşam için proteinler ve genler kadar önemli bileşenlerdir. Hücrelerimizin etrafını saran zar yapısında bulunurlar, hücrelerin ve dokuların birbiriyle iletişiminde önemli roller üstlenirler. Ayrıca, enerji depolamanın en iyi yolu olup, iltihap düzenleyici moleküllerin yapımında da kritik rol oynarlar. Kısacası, vücudumuz için hayati öneme sahip moleküllerdir. Bu yapı kompozisyonunun dengeli olması, sağlıklı bir vücut işleyişi için büyük önem taşımaktadır. Günümüzde, kronik ve düşük dozda iltihabi olayların birçok hastalığın temel nedeni olarak görülmesi, yağların bu süreçteki rolünü daha fazla araştırmaya yöneltmiştir. Yağların tüm bileşenleri (yağ asitleri, fosfolipitler, steroller, sfingolipitler) ve ilgili enzimler ile kofaktörler, araştırmalarda yakından incelenen ve çözümün anahtarı olarak değerlendirilen unsurlardır. Diyet ve yaşam tarzı değişiklikleriyle bu etkenleri düzenlemek, dolayısıyla lipidomu dengelemek, uzun ve sağlıklı bir yaşamın önemli bir parçası olarak öngörülmektedir. Balık yağı takviyesi için Argivit Master Fish Oil Classic ürünümüzü inceleyebilirsiniz. (https://hekimilac.com/argivit-master-fish-oil-classic)
Yağların Hücre Zarındaki Rolü
Yağların yani lipidomiklerin hücre zarında (hücre membranı) ve iltihap kontrolünde önemli bir rolü vardır. Hücre zarındaki haberleşme kanalları, reseptörler ve diğer tüm yapıların %70’i yağlardan oluşur. “Ne yiyorsak oyuz!” dememizin sebebi, hücre zarlarının yapısının yediklerimizin kompozisyonuna bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. İltihaplanmada ise eikosanoidler adı verilen ve yağlardan oluşan maddeler rol almaktadır. Bu maddeler bağışıklık sistemimizle de yakından ilişkilidir. Kronik hastalıkların temelinde bozulmuş bir yağ metabolizması ve beslenme düzeninin kilit rol oynadığı düşünülmektedir. Bu eikosanoidlerin doğru yönlendirilmesi, doğru yağların tüketilmesi ve gerekli vitamin-mineral desteğinin sağlanması ile mümkün olmaktadır. Her birey eşsizdir ve her bireyin ihtiyaçları farklıdır. Bu nedenle, kişiye özel doğru yağ destekleri sürece olumlu katkı sağlayacaktır.
Hücre Zarının Yapısı ve Kolesterolün Önemi
Hücre zarları yağlardan oluşurken, içine gömülü proteinler ve çeşitli kanallar da barındırır. Bu kanalların hayati görevleri vardır. Örneğin, hücre dışındaki sodyumu (Na) tutan kanallar, hücre içinde potasyumu (K) korur. Bu denge ATP enerjisi ve magnezyum minerali ile sağlanır. Eğer hücre zarı yapısı bozulursa (yanlış yağ kompozisyonu nedeniyle), fonksiyonları da bozulur ve bu denge altüst olur.
Sonuç olarak, hücrenin canlılığı kaybolur. Kolesterol hakkında yanlış bilinen en büyük bilgi, onun zararlı olduğu düşüncesidir. Oysaki kolesterol, hücre zarı için çok önemli bir yağdır ve zararlı değildir. Yalnızca, yüksekliğinin kontrol edilmesi gerekmektedir. Kolesterol, hücre zarını katılaştırsa da geçirgenliğine zarar vermez. Hücre zarının geçirgenliği, yaş, diyet geçmişi, aktivite düzeyi ve hidrasyon gibi faktörlerden etkilenir.
Kolesterol, hormonların, sinir hücrelerinin, safra asitlerinin ve vücut için gerekli birçok önemli bileşiğin temel yapı taşıdır. Hücre zarındaki kolesterol miktarı, bu fonksiyonların sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla, kolesterol seviyesinin çok düşük olması da bazı metabolik bozukluklara neden olabilir. Hipokolesterolemik (düşük kolesterol seviyesine sahip) bireylerde depresyon, kanser ve ağır enfeksiyonların daha sık raporlandığı bilinmektedir. Bu durum, kolesterol seviyesinin dengede tutulmasının önemini vurgulamaktadır.
Yani, kolesterol düşürücü ilaçlar kullanılabilir ancak belirli bir seviyenin altına inmek sağlık açısından riskli olabilir. En iyi yöntem, dengeli bir diyetle kolesterol seviyesini sağlıklı aralıklarda tutmaktır. Önümüzdeki yıllarda lipidom kavramını çok daha sık duyacağız. Sağlıklı bir metabolik yapıya sahip olmak için kendi lipidom profilimizi korumalı ve dengede tutmalıyız. Bunu başardığımızda, sağlıklı ve uzun bir yaşamın kapılarını aralamış olacağız.
Yazan: Dr. Murat Doğan