Sahtekârlık Sendromu
Güvensizlik, kendinden şüphe etme, başarısızlık korkusu ve mükemmeliyetçilik; sahtekârlık sendromunun yaygın yüzlerinden bazılarıdır. Bu durum bazen de acımasız öz eleştiriler, zayıf özgüven, iltifatları kabuledememe veya kusurlara odaklanma şeklinde kendini gösterebilir. Aslında bu, küstahlığa karşı geliştirilmiş bir savunma mekanizmasıdır; her şeyin ters gitme ihtimaline karşı oluşturulmuş bir güvenlik ağı gibidir.
Sahtekârlık sendromundan kurtulmak için:
1- Değişmeyi istemek
2- Kuramı anlamak
3- Stratejileri denemek gerekir.
Sahtekârlık sendromuna sahip kişiler genelde kendilerinden şüphe eder ve başarılarını sürdürüp sürdüremeyecekleri konusunda endişe duyarlar. Bu kişiler genelde başarı hissini yaşamayıp kendilerini sahtekâr gibi hissederler.
Bu durum genelde başarılı kişilerde olup, tüm iş ortamlarında; özellikle de performansın sürekli olarak yakından izlendiği ve rekabetin teşvik edildiği yoğun rekabetçi iş kültürlerinde yaygın olarak görülmektedir. Serbest olarak çalışıp dışarıdan iş almak için başvuruda bulunanlar, işi elde etmek için aktif çaba göstermektedirler. Bu şekilde çaba sarf eden çalışanlarda da bu durum görülebilmektedir. İşi alamayacağını, işi hak etmediğini düşünmektedirler.
Bu sendromun tipik özelliklerinden biri de, iş arkadaşlarınızın sizinle neden ilişki içinde olduklarını ve neden sizinle vakit geçirmek istediklerini bir türlü anlamlandıramamanız ve buna değmediğinizi düşünmenize sevk etmesidir. Sendroma sahip kişiler, genellikle hepsi olmasa da, çoğu insanı memnun etmekten hoşlanır; sürekli uygun olmaya çalışır, başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarından daha önemli sayar ve kendi ihtiyaçlarını genelde düşünmezler.
Sahtekârlık sendromuna sahip kişilerde genellikle beş yetkinlik türü belirlenmiştir: mükemmeliyetçi, doğuştan dâhi, solist, uzman ve süper insan.
1- Mükemmeliyetçi insan, kimseyi beğenmeyip “Bu işi ancak ben yaparım, bir işin düzgün yapılmasını istiyorsan kendin yapacaksın.” der. Mükemmeliyetçi insanlar, kontrolün ellerinde olmasını genellikle isterler.
2- Doğuştan dahi kişilik yapısına sahip insanlar, mükemmeliyetçilikten biraz daha yüksek çıtalara sahiptir. Bir işi yapabiliyorsa devam ettirir, yapamıyorsa bırakır. Yeni bir şey öğrenmesi gerektiğinde gelişim zahmetsiz olmalıdır. Genellikle belli bir sürede ne kadar iş yapabileceği konusunda aşırı ince davranır. İlerleme beklediği gibi olmayınca da hayal kırıklığına uğrar.
3- Solist kişilik yapısında olanlar; başarmak için tek başına iş yapmaları gerektiğine inanırlar. Yardım tekliflerini geri çevirirler, yardıma ihtiyaç duyunca da bunu bir başarısızlık göstergesi olarak alır, utanç ve sahtekârlık duygularına kapılırlar. Bağımsızlık bunlar için çok önemlidir.
4- Uzman kişilik özelliklerine sahip olanlar; her şeyi bilmesi gerektiğine inanırlar. Bir konuyu etraflıca anlayıp sindirmedikçe, konu hakkında bilgi sahibi olmadıklarını düşünürler. Deneyimsiz ve bilgisiz olmaktan oldukça korkar ve “Her sorunun cevabını bilmek zorundayım.” derler. Cevabı bilmediklerinde kendilerini yetersizlik duygusuna kaptırırlar. Tek bir üniversite bitirmek genellikle kendilerine yetmez.
5- Süper-insan kişilik özelliklerine sahip olanlar; tüm sosyal görevlerini mükemmel bir şekilde yapmak zorunda hissederler. Her şeyin üstesinden geldiklerine inanırlar. Gerçekçi olmayan yüksek standartlar belirlerler. Adeta en yüksek devirde çalışan motor tarzında yaşarlar. Kapasitesinin üzerinde sorumluluk taşımak isterler. İşlere yetişemezlerse dahi verilen göreve her zaman hazırdırlar.
İşte bu kişilik özelliklerine sahip olanlara baktığımızda, korkuyla ilgili olarak kendilerine hep bir yakalanma, başarısızlık, yeterince iyi olmama ve kendilerinden kronik olarak şüphe etme durumu ile karşı karşıya kaldıkları görülür. Bu durum stres kaynağı olur, anksiyete ve sonrasında da problemin artmasına neden olur ve bu suçluluk kıskacı hiçbir zaman sonlanmaz.
Ama sahtekârlık sendromuna yakalanmayanlarda, stresle karşılaşıldığında bu durum karşı tarafla, yani 3. taraflarla paylaşılarak stresi azaltma, problemle baş etme ve sonrasında başarıyı elde etme; en son safhada da bundan zevk alma şeklinde ilerleyerek kronik stres kıskacına dönüşmez.
İnsanoğlu gerçekten bazen neyin doğru, neyin yanlış olduğu noktasında gerçeklerle değil, duygularla hareket ettiğinden yanlış çıkarımlar elde etmektedir. Örneğin, büyük bir başarı elde edip tonlarca alkış almasına rağmen, hâlâ hayatına ortada bir başarı yokmuş gibi devam eden bir kişi, şüpheler içinde yaşayıp başarısız olduğuna ve başka işlerde de şüpheci tavrıyla kendi kendine düşüncelere dalarak, sonucunda da başarısız olacağına inanarak kendisinin değersiz olduğuna inandırmaya devam edecektir. Gösterdiği başarının değil de, gösterebileceği başarısızlıkların düşüncesinin etkisiyle yaşamak zorunda kalacaktır. Bu, büyük bir yanılgıdır. Bu yanılgı da kişide kronik stresler yaratarak olumsuzluklara ve belki de çeşitli hastalıklara sebep olacaktır.
Aslında yapılması gereken, başarısızlığa odaklanmamak; başarıları kendimize güven kaynağı olarak görüp, onları içimizde büyütüp onlarla yaşamaya alışmak gerekliliğidir. Listenizde mutlaka başarılar olmalı. Başarısız olma kaygısıyla yaşamak değil, başarıların verdiği zevkle yaşamak hedef olmalıdır.
Öncelikle, ne kadar başarılı olduğunuzu görmenizi önleyen cezalandırıcı standartları bırakmanız ve risk almaya başlamanız, dürüst olmanıza büyük katkı sağlayacaktır. Aslında herkesin aynı riskleri yaşadığı ve deneyimlediği gerçeğini görerek, kendinizi izole edip psikolojik streslere girmekten vazgeçmenizi sağlamak hedefiniz olmalıdır. Kendinize karşı acımasız içsel eleştirileri görüp, bunların yerine kendinize şefkatli davranmanızı sağlayacak yeni davranışlar ve inançlar edinmelisiniz. Tanrı bile acıma ve şefkatle huzura erdirir. Kendinizi artık eziyet etmeden, şefkatle yürüyebileceğiniz hedeflerle besleyin. Başarısızlık korkusu, kendinden şüphe etme, yeterince iyi olmama duygusu ve olması olanaksız standartları hedeflemek, kendinize karşı acımasız öz eleştiriler olarak görülmeli ve bunları fark edip kendinizde şefkatli duygulara yer vermelisiniz.
Kendinizi acımasızca eleştirirseniz, sonrasında depresyon ve anksiyete ile yaşamak kaçınılmaz olacaktır. Uzun süre sonra kaygı ve özgüven sorunlarıyla baş etmek zorunda kalırsınız.
Öz şefkat için güzel bir örnek, stresli olup zorlandığınız zamanlarda kendinizi yargılamadan, aşırı tepkiden uzak kalabilmek olarak verilebilir. Sıkıştığımız zamanlarda kendimize karşı nazik ve anlayışlı olmalıyız ki bunu çoğunlukla başkalarına yaparız. Herkesin zaman zaman hata yaptığını ve zorlandığını unutmamalıyız.
Kendinize sahtekâr muamelesi yapmamak için öncelikle kendinize neler söyleyip acımasızca eleştirdiğinizin farkına varın. Bu ilk aşamayı fark ettikten sonra, iç sesinizle kendinize şefkatli ve merhametli davranıp yeni yollar arayın. Stresli mi hissediyorsunuz? Nedenini bulup dürüstçe destek almak buna bir örnektir. Her insan desteğe ihtiyaç duyar ve kendinizin de insan olduğunu unutmayın.
Kendinize, başkalarına davrandığınız gibi iyi davranın. Kendinizle içsel konuşma yaparken nazik olun ve bu iç konuşmaların nedenlerini düşünmeye vakit ayırın. Yaptıklarınızın sorumluluğunu almaktan korkmayın, sorumluluğu başkasına yüklemeyin. Yardıma ihtiyaç duyduğunuzda yardım istemekten kaçınmayın. Kimsenin kusursuz olmadığını unutmayın. Kendinizi olduğunuz gibi kabul edin, kendinize ödül verin ve inanın.
Bütün ruh hallerini yaşamak (hazin, üzüntü, aşk, mutluluk, acı, ayrılık, başaramama duygusu, yetersizlik duygusu…) normaldir. Hayatın her anında bunları yaşayacak olaylarla karşılaşabiliriz. Ama hiç kimse kendi hayatının her anında harika anlar yaşamaz ve harika hissetmez. Yani herkes bir insan.
Yazan :Dr. Murat Doğan